Özlemiştik canlı müzik dinlemeyi. Nilüfer’deki festivalin bir açık hava konser dizisine dönüştürüldüğünü görünce, bir fırsatını bulup Bursa’ya gitmem elzem oldu diye düşündüm. Bulaşı riskinin düşük olması kadar, aşının verdiği güven de kararımı kolaylaştırdı açıkçası. Zaman kısıtı nedeniyle, yalnızca son tarihlerdeki iki konseri canlı izleme fırsatı bulduğumu belirteyim (her doza bir konser). Yerinde izlediğim her iki konser de festivalin merkez üssü gibi olan Balat ormanlık alanındaydı. Yürüyüş ya da piknik yapanların dışarıdan müziğe kulak kabartabileceği türden, geçişken özellikleri olan bir mekân burası. Kim bilir, belki festival bu sayede yeni dinleyicilerini kazanmıştır.
Geneline baktığımızda, Çağrı Sertel Multiverse, Jef Giansily Trio, Okay Temiz & Oriental Wind, Genedos, Cenk Erdoğan ve Sonic Boom gibi müzisyen ve grupların yer aldığı, bir bakıma İstanbul sahnelerini Bursa’ya taşıyan bir çizgideydi festival. Bu performanslardan bazılarını sosyal medyada izleme imkanı oluştu; enerjisi yüksek sahneleri uzaktan da olsa takip etmek güzeldi. Bursa’da jazz’a dönüşün herkese çok iyi geldiği izlenimini edindim. Pozitif insanları ve güzel ortamıyla festival şifa oldu adeta.
Caz Tatili’mdeki ilk günümü 28 Haziran tarihli Halil İbrahim Işık Band konserine ayırmıştım. Geçen yıl Bosphorus Big Band olarak bir EP yayınlamış olan Işık, Bursa’ya combo niteliğinde bir ekiple geldi. Horace Silver’a ithafen hazırlamış programı nedeniyle festivale özel bir konser olduğunu söylemek mümkün. Orkestranın seslendirdiği Silver besteleri arasında, Song for My Father, The African Queen ve Sayonara Blues’u sayabiliriz. Kapanışa The Preacher bırakılmıştı; parçanın bis alması bu seçimin doğruluğunu teyit etti. Genç seyircilerin bir kısmı ayağa kalkıp dans ederek kapattı konseri. Neden olmasın?

Halil İbrahim Işık Band (Photo: internet/unknown)
İkinci olarak izlediğim konser, 29 Haziran akşamındaki Aydın Esen solo piyano performansıydı. Bir blues bestesi, 1990 kaydından Beauty ve Timescape albümünden aşina olduğumuz Weepin’ gibi parçalar arasında dolaştı Esen. Salgının üzerimize yığdığı yorgunluk ve bıkkınlıktan kendimizi kurtarmaya çalıştığımız günlerde böylesi bir etkinliğe ve konsere dahil olabilmek çok kıymetliydi. Aydın Esen’in bir parça arasında vurguladığı gibi, “Neredeyiz?” dedirten hoş bir şaşkınlık içindeydi herkes. Bu duygularımıza tatlı tatlı esen bir rüzgâr da ekleniyordu o sırada. Emeği geçen herkese teşekkürler. Böylesi zorlu günlerde bu işleri kotarmak her açıdan takdire şayan.
Mecburiyetler nedeniyle ileriye kaydırılan konserler tekrar gösterdi ki yaz buluşmalarının havası bir başka oluyor. Nilüfer Caz Tatili esasen bir kış etkinliği elbette; normalleşmeyle birlikte festivalin özgün tarihlerine dönmesi beklenecektir. Yine de, kanımca, kalıcı olacak bir yaz versiyonu üzerine mutlaka düşünülmeli. Bu versiyonun, örneğin, odağına pop-jazz ve latin-jazz’ı almış olan iki ya da üç konserlik bir cep festivali olarak sunulması ilgi çekici olabilir. Bunlar tabii ‘ithalat’ gerektiren açılımlar, zaman istiyor… Altıncısı yapılan festivalin uluslararası niteliğinin daha da güçlendirilmesi ise sponsor desteğinden geçiyor. Bu noktada sanırım görev artık Bursa şehrinin tamamına düşecektir.