“Düşüncem ve müziğim, kentsel uzam geleneği üzerine kurulu. Ulusal ya da üslupsal bir gelenekten değil, şehirlerin evrensel sesinden süzülüyorlar. Şehir, kükreyen çeşitliliğiyle, temel olan üzerine odaklanma ve konsantre olma yeteneği gerektirir: İnsanın yaptıklarını ölçmesini, doğru yerde sessiz kalmasını gerektirir”.
Nik Bärtsch
Nik Bärtsch ve grubu Ronin’in müziğini şöyle formüle edebiliriz. Ritüel Groove Müziği + Minimal Spiritüalizm = Zen-Funk.
En az malzemeyle maksimum etki yaratmak… Müzikal malzemenin az olması önemli. Modüller, şarkılar, bu minik malzemeyle başlıyor. Hep birlikte minimal dokularla örülmüş bir yivin üzerinde yol alıyorlar ve müzik bu ritmik minimal tekrarlarla ritüelistik bir havaya bürünüyor. Kendi tabiriyle, Nik Bärtsch mucizevi bir bitkinin büyümesi gibi işliyor modüllerini, bestelerini. Malzemenin az olması ve ona çeşitli fikirler ekleyerek büyütülmesi Nik Bärtsch için zorlayıcı ama keyifli bir durum.
“Onları azaltmak ve potansiyelini bulmak, belirli bir desenin dönüşünü bulmak ve bu ritmin bir varlığa veya harmonik bir yapıya dönüşüp dönüşmeyeceğini kontrol etmek ve daha sonra bununla neler sunabileceğini ve nasıl olacağını görmek, gelişiminin nereye varacağını izlemek, bunu icra eden ve birlikte doğaçlayan gruplar için harika bir deneyim,” diyor Nik Bärtsch. İş böyle olunca, 15 yıldır çaldıkları bir parça hala gelişim göstermiş oluyor ve bu da konserlerde dinleyiciler için inanılmaz bir deneyime dönüşüyor.

Nik Bärtsch (Photo: Jonas Holthaus)
Nik Bärtsch, aikido başta olmak üzere uzun süredir dövüş sanatları eğitimi de alıyor. Müziğine Zen-Funk demesinin nedeni de bu spiritüel eğilimlerinin etkisi olsa gerek. “Düzenli bir şekilde hem zihni hem de ruhu fiziksel egzersizler yoluyla iyi durumda tutmak önemlidir,” Nik Bärtsch’a göre. Bu açıdan iyimserlik ve pozitif niyet çok önemli onun için.
Müziğinde manevi bir trans yakalamak istediğini belirtiyor; ama bu transtan kastı, psikedelik ve uyuşturuculara dayalı bir esriklik hali değil, özünü yakalamak adına müzikal bir yaklaşım geliştirmek… Numaralandırılmış “Module” adını verdiği bestelerini grupla birlikte icra ederken spiral bir gelişimi esas alıyor ve adeta müzikle “yaşam enerjisini birleştirmenin yolu”nu arıyor. Müziğin dinleyici üzerinde yönlendirici olmasına yol açacak bir isim koymaktansa, her bir bestesine numaralandırılmış Modül ismini vermeyi daha doğru buluyor. Modüllerin her biri bir mantra gibi dinledikçe ve ritim tekrarlandıkça meditatif bir hal alıyor. Bärtsch’ın hipnotik piyano motifleri ve Rast’ın güçlü davul vuruşlarına eşlik eden basın ‘groovy’ tınıları ve Sha’nın melodik girişimleriyle süslenen şarkılar kademeli bir gelişim gösteriyor ve müzik bizi manevi bir deneyime davet eden bir atmosfere bürünüyor. Abartmıyorum Geleneksel anlamda jazz değil belki ama mükemmel bir şekilde çalınan ve üretilen orijinal bir müzik Zen-Funk. Kimine göre Satie’esque bir melankoli ile üzerine savruk kısır melodiler, kimine göre ise Steve Reich ve Prince arası benzersiz bir stil. Jazz, minimalizm, funk ve rock’ın birbirine eklemlendiği kendine özgü bir müzik.
“Aikido hem saldırgan hem de savunmacı bir dövüş sanatı. Bu ritim ve ahenk durumuna ulaşmak, uyanık olmayı gerektirir. Yani an’da olmakla ilgili,” diyen Bärtsch, agresif ritme karşı meditatif bir durumu yan yana getirerek, terimin içsel çelişkilerini ortaya koyuyor ve oya gibi örüyor modülünü. Bärtsch önce bir çekirdek yazıyor. Daha sonra provalarda diğer grup elemanları hep birlikte bu çekirdekle oynuyorlar ve ardından her hafta (genellikle aynı) kulüpte canlı olarak çalmaya başlıyorlar. Grup müziği tam olarak oturduğunda, canlı kayda giriyorlar ve böylece albüm için hazır bir ‘modül’ haline geliyor.
1971 İsviçre doğumlu piyanist Nik Bärtsch küçük yaşta önce davula ilgi duyup çalmasını öğrenmiş. 9 yaşındayken de piyanoya merak sarmış ve Berklee mezunu bir hocadan dersler almaya başlamış. Hocası ona aynı zamanda Chick Corea da dinletiyormuş. Tam da bu yaşlarda halen birlikte müzik yaptığı arkadaşı davulcu Kaspar Rast’la tanışmışlar. Birlikte okuldaki deneysel bir grupta çalmışlar. Chick Corea onu fazlasıyla etkilemiş. Böylece füzyon, funk ve Brezilya müziğinden de esinlenmeye; 16 yaşına geldiğinde de klasik müzik öğrenmeye, 20 yaşında Zürih’teki Musikhochschule und Konservatorium’da klasik müzik eğitimi almaya başlamış. Eğitimi sırasında groove ve minimalizme ilgi duymuş; Steve Reich, Feldman, Bartók, Stravinsky, Coleman ve Japon ritüel müziği ve estetiğinden çok etkilenmiş. Dinlediği şeyleri çok iyi taklit ediyormuş ama kendi müziğini bulmak ve geliştirmek istiyormuş. Tam da bu sırada Don Li (Don Pfäfflis) ile tanışmış ve onun çalışmalarına, etütlerine katılmaya başlamış. Yine uzun süre birlikte çalıştığı basçı Björn Meyer ile de burada tanışmışlar.

Nik Bärtsch (Photo: internet/unknown)
“Müzik bir enerjidir. Ne olduğunu bilmiyorum. Bu bir gizem. Aynı zamanda bilinçli bir varlık olarak benim için en büyük hediye…” diyen Bärtsch, 1997’de Zürih Musikhochschule’den mezun olduğunda kendi grubu Mobile’ı kurmuştu bile. Bir yandan Don Li ile çalışmaya devam ederken, 1998’de Zürih Üniversitesi’nde dilbilim, müzikoloji ve felsefe okumayı sürdürdü. Buradan mezun olunca 2001’de kendi grubu Ronin’i kurdu. Ronin, Japonya’nın feodal döneminde, bir efendiye hizmet etmeyen bir tür samuray. Ronin, yalnız savaşçı demek. Bir samuray ya bir klanın üyesi olur ve itibar görür ya da yalnız bir savaşçı olarak özgür kalır ve yalnız mücadele eder.
“Ronin sürekli gelişen bir şeydir. Bu sadece bir grup değil; bir fikir, bir kavram, birlikte çalışmanın bir yolu. Her üye onu o kadar iyi bilir ki, canlı performanslarda bile bütün parçayı yenileyebilecek şeyler olabilir”.
2003’te Bärtsch, Japonya’da Kyoto’daki bir Zen Budist manastırında 6 ay kadar kaldı. Kaldığı süre boyunca genelde perküsyon çalarak meditatif ses manzaralarıyla vakit geçirdiğini belirtiyor.
2006 yılı ise Bärtsch ve grubu için tam bir dönüm noktası oldu. Çağdaş jazz, klasik ve etnik müziğin kalbini oluşturan Münih merkezli ECM plak şirketiyle anlaşma imzaladılar. Böylelikle Nik Bärtsch profilini önemli ölçüde artırdı ve uluslararası jazz sahnesinde önemli bir yer edinmeye başladı. ECM ve Manfred Eicher ile ilgili şunları söylüyor: “(Manfred Eicher) Onun çok tecrübeli olduğunu biliyordum. Ses, rezonanslar ve müzikal oluşum hakkında çok şey biliyor. Yaptığı işe kendini adamış biri. Onunla çalışmaya başladığımızda, bu yeni deneyimin bizi yeni bir seviyeye taşıması bizim için önemliydi. Stüdyoya geldiğimizde çok hazırlıklıydık ama ne olacağını bilmiyordum yine de. Manfred güçlü bir kişilik. Açıkçası kompozisyonlarım, icra ve çalışma şeklim hakkında geri bildirim almak istiyordum ondan. Manfred ile stüdyoda çalışmak özellikle bir piyanist olarak çok ilham vericiydi doğrusu. Piyano sesleri ve piyano çalma hakkında daha önce duymadığım şeyler öğrendim ondan. Bazı ton ve rock kombinasyonlarını anlamama yardım etti ve piyano notalarının gelişimi hakkında bana fikirler verdi. Örneğin çalarken bir notanın ne anlama geldiğini ve notaya neler olduğunu açıkladı bana. Manfred ayrıca belirli bir dramaturjiye sahip albümler oluşturma konusunda da uzman biri. Parçaları dinlediğinde, sezgisel olarak hemen bir parçanın zayıf yönlerini bulur. Nerede asılı kaldığı ya da bir şeyin nerede değişmesi gerektiği hakkında yorum yapar. ECM; müzik, edebiyat, estetik ve görsel sanatlar arasındaki ilişki açısından büyük bir ağa ve yüksek bir bilince sahip. ECM, müzikle ciddi bir şekilde ilgilenen insanlara saygı duyuyor”.

Nik Bärtsch (Photo: internet/unknown)
Şimdi gelelim Don Li’nin Nik Bärtsch’ın müziği üzerinde etkisi olup olmadığına ki ben etkisi olduğuna inanıyorum. Ancak nedense Bärtsch bunu hiçbir röportajında veya söyleminde dile getirmiyor. Bärtsch’ın müziğinin özgün olduğunu kabul ediyorum ama bu fikrin ilk uygulayıcısının Don Li olduğunu düşünüyorum.
Don Li, 1993’te İsviçre’nin Bern kentinde TONUS-MUSIC adı altında müzikal bir oluşum başlatıyor (kavramsal müzik anlayışını yine İsviçre’de Orbital Garden adıyla hala sürdüren Don Li, çevresinde toplanan ve bu anlayışı benimseyen ve yine bu anlayışla ürünler veren müzisyenlerle birlikte çalışmalarını sürdürüyor). Nik Bärtsch da bu oluşumun gelişim aşamalarında Don Li ile çalışmaya başlamış ve doğal olarak Tonus-Music anlayışını benimsemiş ve kendince geliştirmiş bir müzisyen. TONUS-MUSIC, müzikal ve kompozisyon azaltma ve tekrarlama kavramı üzerine kurulu. Ayrı müzikal metriklerin farklı ritmik yapılar üzerinde birleşmesi, birbirine bağlanması ve dengelenmesinin amaçlandığı Tonus-Music, özetle groovy ve minimal müziğin bir birleşimi olarak tanımlanabilir.
Don Li bu anlayışıyla oluşturduğu ilk albümü “Suun”u 1997’de Don Pfäfflis Tonus adı altında Brambus Records’dan çıkardı. Bu albümde Nik Bärtsch piyanosuyla, Björn Meyer de basıyla eşlik etmişti. Daha sonra kendi plak şirketi Tonus-Music Records’u kuran Don Li, 1999’da “Gen” adında ikinci albümünü çıkardı ki bu albümde de yine Bärtsch ve Meyer yer almışlardı. Nik Bärtsch’ın solo ve ilk Ronin albümleri de Tonus-Music Records’dan çıktı (Don Li, albümler yapmaktansa Orbital Garden’ın mekanında canlı performanslar, uykuda müzik yapmak gibi ilginç etkinliklerini sürdürüyor. Avant-garde, underground, marjinal kalmayı seven biri).