Selen Gülün: “Kadınlar Matinesi”
A.K. Müzik – AK 1602-2
(2017)
Arrangements: Selen Gülün
Selen Gülün (vo, p)
Monika Bulanda (d, perc)
Ceyda Köybaşıoğlu (vo, b)
Başak Yavuz (vo)
Çağıl Kaya (vo)
Ece Göksu (vo)
Elif Çağlar Muslu (vo)
Şirin Soysal (vo)
Ülkü Aybala Sunat (vo)
Serhan Erkol (ss)
Siney Yılmaz (as)
Barış Ertürk (ts)
Hakan Güven, İmge Tilif (strings)
Mehmet Yasemin, Umut Sağlam (strings)
1. Düşündükçe (Sibel Gürsoy)
2. Neden? (Ece Göksu)
3. Bekle (Değer Deniz)
4. Sen ve Ben (Başak Yavuz)
5. Düzelebilirdim (Jehan Barbur)
6. Sen Ne Sanmıştın? (Elif Çağlar Muslu)
7. Günler (Çağıl Kaya)
8. Siyah Zürafa (Şirin Soysal)
9. Neredesin? (Ayşe Tütüncü)
10. Her Yerdesin (Selen Gülün)
“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır”…
Beni hep düşündüren bir söz olmuştur bu nedense.
Ataerkil, ya da en yüzeysel tabirle ‘erkek egemenliğin ağır bastığı’ bir toplumda başarılı erkeğin arkasındaki kadın olmak, çok eskiden küçük aklımla insanların gözündeki kadının erkeğin gölgesinde kaldığını ve ‘başarılı kadının olmadığını’ düşündürürken, sonraki yıllarda özellikle son 10-15 senede kadının aslında “başarının tek anahtarı” olduğunu fark edebilmek gerçekten mutluluk verici bir durum oldu.
Avrupa’nın önemli ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde manav olan, taksi, otobüs kullanan, gazetelerde genel yayın yönetmeni olan, sanat adına sergilerinde küratör olan, büyük firmalarda CEO’luğa kadar yükselen kadınların işlerini hakkı ile yaparak başarıya hem de kısa sürede ulaştıklarını görürken; ülkemizde “pembe renkli Metrobüs olsun mu?” tartışmasından, kadınlara ehliyet verilip verilmemesine, bir sonraki sığınma evinin nerede açılacağı sorunsalından, “erkek şiddetine karşı kadın dayanışması” denilen “acı” olgunun varlığında ve paralellik gösteren başka birçok sayısız konu hakkında senelerdir konuşuyor, öte yandan da her gün daha da gür sesle kadının ayrım olmadan her anlamda eşit olmasını, üstün ve güçlü ırk olması gerektiğini inanmak istemeyenlere anlatmaya çalışıyoruz.
Biz yazık ki üzerine konuşarak, dil dökerek vakit kaybetmememiz gereken safsatalara kendimizi bırakırken, işini gerçekten iyi yapan, severek yapan ve yaptıkları müzikte emsalleri olmayan, Türkiye’nin en iyi kadın jazz vokalistlerinin bir araya gelmesi, güçlerin birleşmesi ile ortaya çıkardıkları özel bir albüm artık bizlerle… Başarının ta kendisi olan, jazz müziğinin ülkemizdeki belki de en iyi örnekleri, “Kadınlar Matinesi” ile 32 kısım tekmili birden karşımızda.
Jazz Dergisi olarak Selen Gülün’ne A.K. Müzik’ten çıkan ve komutanlığını yaptığı 16 müzisyenli pırıl pırıl yeni stüdyo albümü Kadınlar Matinesi’ni ve aklımıza gelenleri sorduk:

Selen Gülün (Photo: Tolga Ünsün)
“Kadınlar Matinesi”, kadınlar, müzik, jazz. Duo’lardan başlayarak ülkemizde erkeklerin oluşturduğu ya da oluşturacağı jazz gruplarının çok sayıda olduğunu düşünürsek, grubun temel taşlarını oluşturan Monika ve Ceyda dışında tamamı kadınlardan oluşan ve Türkiye’de belki de bir ilk olan bir “jazz supergroup” oluşumunun gerçekten özel olduğunu düşünüyorum ve “kadın dayanışması” olgusundan ortaya çıktığı da çok açık. Şu ‘kadın dayanışması’nan biraz bahsedelim mi? Bana nedense hep zevksiz, gereksiz ve zikredilmemesi gereken bir olgu gibi geliyor. Şiddet olmasa, suç olmasa, suçlu olmasa, sadece sevdiğiniz arkadaşlarınızla toplanıp güzel ve içinize sinecek bir albüm yapmak isteğiniz içinizde doğsa, büyüse ve gelişse, herhangi bir “dayanışma” şemsiyesi altında olası sağnak yağmurlardan kaçınmaya da gerek kalmaz sanırım?
Neden? Kadın dayanışması yeni bir şey değil ki! Konudan rahatsız olmayı seçmek bence sorgulanması gereken bir duruş. İnsanoğlu birlikte sosyal yaşama geçtiğinden beri kadınlar arasında dayanışma var. Kadın zaten bunu yapar. “Paylaşır”; çocuk bakarken, yemek yaparken, yaraları sararken, iyileştirirken, eğlenirken, müzik yaparken… Bunun sadece politik bir hareket gibi algılanmasını da ben anlayamıyorum. Köylerimizde yaşayan, paylaşan, birlikte üreten, eğlenen, yas tutan, tarlalarda çalışan, çalışırken türkü çığıran kadınlarımız dayanışmıyor mu? Pekala her işi birlikte üretiyorlar, hayatin yükünü paylaşıyorlar. Bu proje doğası gereği çalan müzisyenlerini kendi buldu. Ben Roma’da, New York’ta, İstanbul’da bu projeyi erkek müzisyenlerle çaldım. Bu bir kadın besteciler projesidir. Kadınların birlikte bir araya gelip şarkı çaldığı bir proje olarak görmek bu projeyi hafife alır. Kaldı ki amaç bu değil. Ben Ceyda ve Monika ile çalmayı sevdiğim için çalıyorum.
Gene de Türkiye’de kadın dayanışmasının geçmişi eskilere dayanıyor ve üzerine çok sayıda proje yapıldı. Takip ettiğim örneklerin arasında Ayşen Gruda’nın başrolde olduğu “Kadınlar Matinesi” oyunu da var ve oyunun sloganı: “Kadınları özgürce gülebilen ülkelerde mutlu insanlar yaşar”. “Kadınlar Matinesi”nin anlattığı hikayesi bakımından en azından bir ‘tebessüm kaynağı’ olabileceğini düşünüyor musunuz?
Aslında kimseyi tebessüm ettirmek, düşünceye sevk etmek, slogan yaratmak gibi kaygılarım yok. Bütün konu, üretken kadın müzisyenlerin eserlerinin tüm dünyada yeterince programlara alınmıyor olmasından çıktı. Bu meseleyi layığıyla anlatmak, tartışabilecek ortam yaratmak için toplumsal cinsiyet dersi açtım ben Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde, “Kadın ve Müzik” adında. Şimdilerde Yaprak Melike Uyar veriyor. Orada Amerikan müzik dergilerinden toplanan verilerle istatistiki sonuçlarla konuşuyor, konuyla ilgili farklı coğrafyalardan belgeseller izliyorduk. Bu konuya bilimsel açıdan yaklaşmak çok önemli çünkü karşında her zaman ciddi bir blokaj buluyorsun. Şunu belirtmek isterim, ben dahil kimse kadın müzisyen, erkek müzisyen diye ayrılmak istemiyor. Müzik cinsiyet ayırmaz. Fakat maalesef karşılaştığımız günlük olaylar bile bizim yaptığımız meslekte kadın olarak yetkin olduğumuzu kanıtlamamız gereken bir ortam oluşturuyor. Buna itirazım olduğu için kadın bestecilerin müziklerini programıma aldım. ‘Seninkini ülkede kimler programına aldı çalıyor?’ dersen yine kadın müzisyenlerin isimlerini verebilirim. Mesela Asena Akan ve Ayşe Tütüncü. İnsanlar bu albümde de önce müzikleri dinlesinler isterim. Her albümü nasıl dinliyorlarsa öyle dinlesinler. Ne hissedeceklerine kendileri karar versinler. Tebessüm edeceklerse kendileri bilir. Buradan illa romantik bir çıkarımda bulunmak bizim meselemizin önüne taş koyar.
Albümü dinledikten sonra tüm müzisyenlerin albümü “bu müziği en iyi biz yaparız!” hırsının en doygun hali ile kayıt ettiğini öngörmüştüm ama diğer yandan da nedense albümde emeği olan tüm müzisyenlerin profesyonelliklerinin verdiği rahatlıkla pek de bir mesaj kaygısı yaşamadığınızı da düşünüyorum?
Evet mesaj kaygısı yok. İşte senin de dediğin gibi, bir kadın müzisyenin yetkinliği hırs olarak algılandığında bende şalter atıyor. “Oraya gideceğim çok acayip çalacağım, herkese süper olduğumu kanıtlayacağım” gibi bir kafayla stüdyoya adım atmış tek kişi yok. Tam tersi ortam müthiş huzurlu, keyifli ve eğlenceliydi. Normal kayıt stresi dışında bir kişiden bile kaynaklanan gecikme, huzursuzluk, söylenme hali yaşamadık. Orada herkes zaten kendi adına ve müzik adına elinden gelen her şeyi yapan insanlar. Yetkin olup olmamak da değil mesele. Kendini ifade edebilmek. Ben bu projede kendini ifade etmekte karşılaştığı engelleri aşmayı başarmış harika kadınlarla çalıştım. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Üstelik hiç biri kayıta geldiğinde parçalarına ne yaptığımı bilmiyorlardı. Provaları onlar olmadan yaptık. Hepsi gelip canlı olarak çatır çatır söyleyip gitti. Rahatlıksa hepsi müzik yoluyla kendini ifade edebilmenin verdiği rahatlık içindeydi. Mesela daha önce de dediğim gibi paylaşmak, birlikte üretmek… Biz de böyle yaptık.

Selen Gülün (Photo: Seyhan Camgöz)
“Donne In Musica / Women In Music”, dünyanın her yerinde ve her türlü müzik türünde kompozisyonlar üreten ve icra eden kadınları birleştirmeyi ve tüm müzikseverlere sunmayı misyon edinen bir oluşum. Genel hatları ile oluşumu, sizi ve Kadınlar Matinesi’nin bu oluşum içerisindeki yerini sizden öğrenebilir miyiz? Bir de sanırım bu oluşum hakkında bir kitap hazırlığınız söz konusu?
Kadınlar Matinesi’nin ilk adımı ben Roma’da ‘Donne in Musica’ için çalışırken atıldı. Vakfın başkanı Patricia Adkins Chiti, “Donne in Jazz” Festivali’nde Türkiye’den kadın müzik yazarlarının eserlerini seslendirmek isteyip istemeyeceğimi sordu. Ben de hali hazırda zaten harika Romalı iki müzisyenle çalmaya başlamıştım. Böylece Kasım 2011’de Frascati Roma’da Jehan Barbur, Ceylan Ertem, Şirin Soysal, Ayşe Tütüncü ve Sibel Gürsoy’un parçaları ve kendi müziklerimden oluşan bir konser verdim. O sıralarda ülkemizde yaratıcı müzik camiasına albüm yapmış, şimdiki kadar çok sayıda kadın besteci yoktu. Tabii parçaları kendime göre düzenledim. Tam dolu salona çaldık ve harika geçti. Projeyi ilk defa o zaman kalıcı hale getirip sadece yurt dışı konserlerimde çalmaya karar verdim. Bu harika kadınların müziklerini başkaları da duysun istedim. Ben oraya vakfın talebiyle ve verdiği burs ile 3 ay boyunca kadın bestecilerin adlarını toparlayıp bilgilerini ve mümkünse eserlerini kütüphane için derlemeye gitmiştim. Avrupa Birliği ile ortak yapılan WIMUST adı altında, kadın bestecilerin görünürlülüğü, iş ve yaşam olanakları hakkında 3 sene süren proje için Türkiye’de kadın besteciler adına çalışıyordum. Kitap projesi yoktu o sırada. 2013’ten sonra ülkede kadın bestecilerle ilgili meseleler kadınların yaşam hakkı meselesinden daha geri planda kalan bir konu haline gelince Patricia kitap önerisi ile geldi. O zaman “şimdi yapalım, mücadeleye akademik katkımız olsun!” diye düşündük. Biz de çok yakınlarda aniden kaybettiğimiz Şehvar Beşiroğlu hocamız ve Şirin Özgün ile birlikte birer makale yazdık. Kitap Ingilizce ve Türkçe olarak iki ayrı dilde basılacak. İçinde aynı zamanda Türkiye’den 160 kadın bestecinin bilgilerine ulaşılabilecek. Konuyla ilgili Türkiye’de ilk defa yayınlanmış bir kitap olacak. Bizim albüm gibi.
Albümdeki parçaların sözlerinden yola çıkarak albümün gittiği yönü belirlemek, en azından tahmin edebilmek albümü kendisini vererek dinleyen bir dinleyici için çok da zor olmuyor, ancak “Siyah Zürafa”nın hikayesini ve Şirin Sosyal için önemini gerçekten merak ediyorum! Bu arada herhangi bir ilgisi olur mu bilemem, ama ‘rüyada zürafa görmek’, “düşmanlara karşı kazanılacak zaferlere” işaretmiş!
Enteresanmış bak bilmiyordum! Siyah Zürafa’nın sözlerini son dakikada yazdığını anlatmıştı Şirin bana bir rüyasından toparlayarak. İçinde biraz Gezi de var bence. “Ağaçlarımız bize seslendi, seslerini duyduk” kısmına geldiğimizde ben hep ağlıyorum. Kayıtta da ağladım çalarken. Tanrı imajı olarak gördüğü hissediliyor Siyah Zürafayı, ve bir gölden çıkarken görmüş rüyasında. Düşünebiliyor musun? Ne kadar acayip ve kuvvetli bir sahne ama! Çok etkileyici sözleri var gerçekten bana çok dokunuyor. Şirin’i bir hikaye büyücüsü gibi görüyorum zaten. Gerçek bir ozan.
Uzun bir süredir yaratıcılığınızın daha kişisel ve daha özel bir yönde şekillenerek genişlediği ve geliştiği Japonya’da attığınız bir çok adımı bizlerle paylaşarak her notanıza bizleri de davet ediyorsunuz ve artık sahne “Kadınlar Matinesi”nin. Peki Japonya’da yakın olduğunuz müzisyenler, ya da albümü dinleme şansına erişmiş müzik otoriteleri albüm ve konsepti hakkında ne düşünüyor? Tüm kadrosu kadınlardan oluşan bir albüm biz jazz severlere adeta bir define gibi gelirken, onlara çok da değişik gelmiyor olsa gerek?
Birisi geçen gün Facebook’a sürekli “dönüyor, evde” diye yazdı. Çok hoşuma gitti! Burada ben Türkçe şarkılarımı rahatlıkla tüm konserlerimde çalıyorum. Aldığım tepkiler çok iyi ve cesaret verici. Kadronun kadınlardan oluşmasından çok (yine düzeltmek isterim çünkü konu o değil), şarkı yazarlarının müzikleri ile ilgileniyorlar. Her gerçek müzik dinleyicisi gibi şarkının sahibi kim, başka neler yapıyor onunla ilgileniyorlar. Dolayısıyla albüm anlamını kazanmış oluyor. Proje enteresan geliyor tabii. Burada da çalmak hedefim var Kadınlar Matinesi’ni. Bakalım becerebilecek miyim ekibi getirmeyi? Japonya’da çok kadın müzisyen var. Bir “trompetçi geleneği” var mesela, inanılmaz müzisyenler dinliyorum. Kadın piyanist ve şarkıcılar ortamlara hakim zaten. Müzik eğitim ve bir sanat dalı olarak müzik Japonya’da çok önemseniyor. Bir de ben sana sorayım, sen daha önce böyle bir konsept albümü dinlemiş miydin?
Dinlememiştim. Uzun süredir böylesine üzerine titrenen, farklı seslerin bu kadar güzel şekilde birleştiği bir albüm. Çok uzun zamandır dinlememiştim.
Şunu söylemeden de geçemem sanırım: Her ne kadar albüm kapağında Kadınlar Matinesi’nın yanında büyük harfler ile “Selen Gülün” yazsa da albümün yukarıda bahsettiğim birleştirici ve bütünleyici gücü, katkı sağlayan herkesin albümü rahatlıkla benimseyebileceğini gösteriyor.
“Kadınlar Matinesi”, uzun süredir aranılan albümler listenize yüksek sıralardan girebilir.