Müzik piyasasında bazı müzisyenler vardır ki, çaldıkları enstrümanlar niteliği gereği hep aranan isimlerdendir ve bu yüzden sadece eşlikci olarak bile müzik yaşamlarını aralık vermeden sürdürebilirler. Ama bu müzisyenler arasında sayısı az da olsa öyle isimler vardır ki özel yetenekleri yanısıra yaratıcı dürtüleri gereği beste üretme motivasyonları vardır ve müzik dünyamızı ayrıca zenginleştirirler. “My Music Box” isimli ilk solo albüm çalışması Haziran 2021 yılında yayınlanan bas sanatçısı Selim Gürcan’da işte bu müzisyenler arasındadır…
İstedik ki özellikle İzmir, İstanbul ve Eskişehir’de sahne alan jazz müzisyenleri arasında son zamanlarda beraber çalmak için tercih edilen bu değerli müzik insanını sizler de yakından tanıyın.
Kendisi ile yaşamı ve albümü hakkında söyleşmeden önce onun Sibel Köse, Önder Focan, Ayhan Öztoplu ve Engin Recepoğulları ile beraber sahne aldığı bir konser performansını izleyelim.
Selim Gürcan 2018’de yayınladığı ilk single çalışması olan “Galata Tower”ı öncelikle Gevende grubu ardından Senem Diyici ile müzikal birlikteliği ile yakından tanıdığımız trompet sanatçısı Can Ömer Uygan ile kaydetmişti. Bu çalışmadan üç yıl sonra Gürcan’ı bu kez caz vokalisti Sanat Deliorman’ın “Bedevi” adlı EP’sinde dinledik. Bugüne kadar ona aşkın albümde yer alan sanatçımız New Orleans jazz’ını temsil eden “Tin Pan Türkiye”nin albümü “Marshmallow Heart” da enstrumanı ile yer almakta.
Selim Gürcan her ne kadar çok sayıda jazz müzisyeni sahne aldıysa da “My Music Box” isimli ilk solo albüm çalışmasında, seçtiği notalar ile bir başına kalmak istemiş. Bunda sanırız tüm dünyayı etkileyen corona virüsün yol açtığı karantina yalnızlığının da payı var. Zaten albümü “In Quarantine” isimli parça ile başlıyor.
“Albümüm “My Music Box”ın hikayesi, geçmişten günümüze aklımda biriken cümleleri kağıda dökmemle başladı. Covid 19 salgını nedeniyle yaşanan karantinanın başlamasıyla birlikte evimde oluşturduğun Home Studio’da kayıtlar yapmaya başlamam ile sonlandı”.
Gürcan ev stüdyosunda kaydettiği bu albümde altı bestesine yer veriyor. Albümde jazz ve dünya müziği türlerindeki bestelerinin yanı sıra bir de ”Gnossienne No.1″ isimli “Erik Satie” bestesi yer alıyor. Her ne kadar bu albümün genelinde perdesiz bas gitar, perdeli bas gitar ve synthesizerı tek başına çalsa da bu parçada kendisine piyanoda Umut Tosunlar eşlik ediyor. Tahminimiz o ki bu beste Selim Gürcan’ın konservatuar yıllarından kalma klasik müziğe duyduğu saygıya bir gönderme niteliğinde….
“Erik Satie’nin minimalist yaklaşımı müziğine sadelik katıyor. Bu sade anlatım tarzı beni her zaman etkilemiştir. Uzun yıllardır dinlemekten ve çalmaktan keyif aldığım “Gnossienne No.1″i albümde çalmak çok keyifliydi”.
Sanatçımızın Ankara doğumlu olduğunu bilsek de, müziğe nasıl başladığını özellikle sormak istedik…
“Müziğe ve bas gitara 1993 yılında doğduğum şehir olan Ankara’ya Bursa’dan taşınmalarımızın ardından başladım diyebilirim. Bir arkadaşımın bana ödünç olarak verdiği bas gitar müziğe başlamam da en önemli olaydır. Evimde dinlediğim kasetlerim ve radyo programlarında çalan müzikleri üzerine çalmaya çalışarak ilk adımlarımı attım”.
Selim’in Anadolu şehirlerindeki yolculuğu Ankara ve Bursa’dan sonra Eskişehir’de devam etmiş. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı kazandıktan sonra Eskişehir’e taşınan müzisyenimiz aktif müzik hayatı da burada başlamış. Aşağıdaki video onun Eskişehir’deki caz yaşamından güzel bir örnek…
Bugün jazz dünyamızda aranan bir kontrbasçısı olan Selim Gürcan aslında bir “Luthier” yani çalgı yapım ustası. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Keman Yapımı Bölümü’nde öğrenim gören sanatçı her ne kadar yoğun bir çalgı yapım eğitimi alsa da icracılık yapmaya çok önceden karar vermiş.
“Konservatuarda çello eğitim almaya başladım ardından çocukluk hayalim olan kontrbas çalmaya başladım. Çello derslerinde öğrendiğim yöntemleri kontrbas’da denemeye başladım ve ardından jazz standartları çalmaya başladım.”
Ülkemizde jazz’ın kalbi he ne kadar İstanbul da olsa ve Selim Gürcan başta Nardis Jazz Club olmak üzere çok sayıda İstanbul kulübünde çalsa da yaşamak istediği yer İzmir olmuş…
“Izmir’i seviyorum, bu yüzden burada yaşamayı tercih ettim. Tek tek isim veremeyeceğim ama İzmir’de yaşayan çok değerli müzisyenlerle birlikte müzik yapma şansım oldu oldu ve hala çeşitli gruplar ve sanatçılar ile çalışıyorum. İstanbuldan ve farklı illerden İzmir’e konser için gelen sanatçılar ile de sahne alıyorum. Yoğun bir sahne ve prova programım var.”
Selim Gürcan sadece kontrbas değil, elektrik bas da çalmakta. Zaten bu enstrümanda yeteneği ile Amerika asıllı NS Design firmasının dikkatini çekmiş.
“Perdesiz bas gitarını kullandığım Amerika asıllı NS Design isimli firmanın geçtiğimiz yıl sanatçısı kabul edildim. Bu benim için mutluluk verici bir durum. Yaptığım çalışmaları yakından takip etmeleri ve beni desteklemeleri meslek için önemli bir olgu. Buradan yakın ilgileri için tüm NS Design ailesine teşekkür ederim”.
Selim Gürcan elektrik basa olan sevgisi bu enstrümanın jazz alanında en önemli ismi Pastorius’a verdiği sevgi ile kendisini göstermekte. Öyleki albümünde ona bir beste de armağan etmiş.
“Jaco Pastorius dinlediğim ilk bas gitaristlerden biri oldu, o her zaman hayatımda vardı. “Dear Jaco”yu Jaco Pastorius’a ithafen yazdım. Dinleyenleri 70’li yıllara götürecek bir eser olduğunu düşünüyorum.”
Şimdiden görülüyor ki Selim Gürcan sadece icracı değil, besteci olarak da yoluna devam edecek. Biz jazz severlerde onu izlemeye ve dinlemeye…