Selim Selçuk: “Miles Kuçles”
pbMuzik – PBM Jazz Dialogue Series: Vol. I (2018)
Prodüktör: Hakan Kurşun, Erman Seven, Derya Başer
Selim Selçuk (d)
Ali Perret (p)
Matt Hall (b)
Meriç Demirkol (s)
1. Umut
2. God Bless the Funk
3. Jimi
4. Nefes Nefese – Take 1
5. Ölüm
6. Lale Mesafe
7. Nefes Nefese – Take 2
Bir videoda görmüştüm. Rusya’da bir aile doğumdan sonra bebeklerini çılgın Rus soğuğuna alışması için içi buz parçaları ile kaplı bir göle atıyor ve o tatlı, minik bebek bir iki çırpınış sonrası olgun bir penguen edası ile yüzmeye başlıyor. Doğum anından itibaren notalar ile dolu alabildiğine geniş bir denizin ortasına atıldığını düşündüğüm minik Selim’in hikayesi de buna benziyor: 4 yaşında ülkenin en saygın müzisyenlerinden, Jirayr Arslanyan’dan piyano dersleri alırken “Selçuk” soyadı gibi büyük bir sorumluluğu da sırtlanan Selim, derslerini aksatmadan ilerletiyor ve asıl sahne tozunu abisi Timur’un okul orkestrasında davul çalarak yutuyor. Basamakları birer ikişer değil üçer, beşer çıkarak, gerek muhtelif tiyatro oyunlarına yazdığı müziklerle, gerekse İstanbul Gelişim Orkestrası’ndaki çalışmaları ile isminin büyük harflerle yazılmasını sağlıyor. Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda Kani Karaca’nın öğrencisi olarak Türk müziği usullerini de öğrenen Selim, konservatuvar içerisinde “tu kaka” olarak kabul edilen ve çaldığı anlaşıldığında öğrencilere adeta “öcü” gibi bakılan bu “yasak” müziği yerinde öğrenmek adına, ardına bakmadan atlıyor, gidiyor Amerika’ya. 1979-1981 yılları arasında Brooklyn Müzik Konservatuvarı’nda eğitimine devam ediyor. 1983 yılında ülkeye dönüp bu ‘yasak elma’yı ısırmaya devam ederken, Coltrane sevgisi ağır basmış olacak ki, 1989-1992 yılları arasında “Naima Jazz Club”ı açıyor, işletiyor. Açıkçası o güzel ve özel yıllarda yaşamak, sadece bir dinleyici olarak bile orada yapılan kaliteli müziğin bir parçası olmak çok isterdim..
1992 yılında ikinci yolculuk vakti geliyor, ve bu sefer birazcık daha fazla, 10 sene kadar kalarak kendisini jazz müziği anlamında daha da geliştiriyor. ‘Birdland’miş, ‘Village Vanguard’mış, ‘Downtime’mış çalınmadık kulüp, sahne, konser, festival bırakmıyor…

Selim Selçuk (Photo: internet/unknown)
Ama bir gerçek var ki, hiçbir zaman değişmiyor: “Münir Nurettin Selçuk’un küçük oğlu Selim Selçuk” olarak tanımış, bilmişiz onu. Geçtiğimiz yıllarda “Babamın Şarkıları” adında orijinal bir proje ile bir yandan babasının mirasını el üstünde tutarken, diğer yandan da Münir Nurettin Selçuk müziğini piyano ve bol perküsyonlu şekilde batı müziğine de yakın tutarak yeni nesile tanıtmayı, sevdirmeyi amaçlıyor.
Bu kadar koşuşturmanın yanında, belki de müzikal anlamdaki ilk göz ağrısını da kalbinde ayırdığı özel yerde yıllardır saklıyor Selim Selçuk. Fakat bazı şeyleri o minik kutunun içinden çıkartıp dinleyici ile buluşturmak ve bunun verdiği hazzı herkesle paylaşmak da başka olsa gerek!

Ali Perret (Photo: Uygar Önder Şimşek)
Selim Selçuk, bu duygu ve düşünceleri bir araya getirerek PB Müzik aracılığı ile bize kafasında kurguladığı bir çok şeyi bence en saf hali ile sunuyor: “Miles Kuçles”…
Evet, albüm ismini duyduğunuzda birkaç saniye duraksayabilirsiniz. “Nasıl yani? Ne anlamı var acaba?” dedirtebiliyor.. Ancak bir anda Miles Davis’in “Live Evil” albümündeki “Selim” ve “Sivad” isimli parçaları aklıma gelince ‘bazı şeyleri farklı açılardan da görmem gerektiğini’ anladım.
Prodüksiyon masasında Hakan Kurşun’u gördüğümüz “Miles Kuçles”de davullarda Selim Selçuk’a piyanoda Ali Perret, saksofonda Meriç Demirkol ve kontrbasta da Matthew Hall eşlik ediyor. Bilgi Müzik ve Pannonica yıllarından tanıdığım ve özellikle son 2 senedir yarattığı “DU.DU” projesi ile ses getirerek dinleyiciyi kendisine doğru mıknatıs gibi çeken Ali Perret ve “Burak Kaya Quartet – Songs for Cango” albümü ile severek projelerini kaçırmamaya özen gösterdiğim Meriç Demirkol’un bu albümdeki “Jimi” parçasındaki birlikteliğe dikkat çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Parçanın devamında Matt direksiyonu birkaç saniye için devralsa da, Perret ve Demirkol’un bu parçadaki etkileşimleri adeta ders niteliğinde. Albümün hareketli parçaları, funk esintili “God Bless the Funk” ve yer yer özgür jazz’a da göz kırptığını düşündüğüm ve iki kaydının da albümde yer bulduğu “Nefes Nefese”. Her iki parçada da müzisyenlerin kapasitelerinin doruk noktalarına ulaştığını ve dinleyicilere bu müziğin aslında nasıl yapılması gerektiğini gösterdiklerini hissedebiliyoruz. “Lale Mesafe”, ilk saniyeleri ile ağızlara tadımlık bir ‘Coltrane’ çalıyor adeta bal misali.
Kişisel olarak albümde en çok sevdiğim parça “Ölüm” oldu. Ölüm’ün, her dinleyişte ölüm dahil kalbinize düşebilecek her türlü duyguyu barındıran özel bir parça olduğunu söyleyebilirim. Bu satırları yazarken cevaplarını aradığım bir çok soru aklıma geliyor ve bu parça, etkisi ile birlikte bana o sorular, sorunlar hakkında ne yapmam gerektiğini sorgulatıyor.

Matt Hall (Photo: internet/unknown)
Hakan Kurşun komutasındaki PB Müzik, yapıcı fikirlerle dolu bir firma. Yarattıkları “PBM Jazz Dialogue Series” ile son yıllarda ülkemizde dinleyicinin her çıkan yapıta gösterdiği ilgi ile adeta geliştirdiği jazz müziğine en sağlam katkılardan birini yapmak için tüm hazırlıklarını tamamladılar ve serinin ilk albümünü bizlerle buluşturdular. Serinin ikinci albümü Bora Çeliker’in birkaç hafta önce çıkan albümü “Ters Yüz”. Hadi size bir de minik tüyo: Çok güzel sürprizler sırada! Bu arada “Miles Kuçles“i plak olarak raflarda görmek için çıkacak tüm PB Müzik haberlerini takip etmenizi öneririm.
Selim Selçuk’un güzel kompozisyonlar, bol doğaçlama, sağlam bir kadro ve dinleyiciyi sıkmadan rahatlıkla dinlenebilen bir müziği en saf hali ile bizlerle buluşan albümü “Miles Kuçles“i vakit kaybetmeden dinlemeye başlamanızı tavsiye ederim