At times I wonder where my life would be
if I’d never heard the music of Bird* back when I was just a kid…
(Bazen hayatım nasıl olurdu diye düşünüyorum
Eğer küçük bir çocukken Bird’ü hiç dinlemeseyim…)
—Sheila Jordan, Charlie Parker’ın ‘Quasimodo’ isimli parçasına yazdığı sözlerden
* ‘Bird’ efsanevi jazz saksofoncusu Charlie Parker’ın lakabı olan ‘Yardbird’e bir gönderme
Sara bana şu mesajı yolladı: “Sheila Jordan’ı dinlemek için Londra’ya gidiyorum, istersen sen de gel.”
Jazz’ın yaşayan efsanelerinden Sheila Jordan 90. yaşını Londra’daki Pizza Express Pheasantry’de kutlayacaktı.
Brighton’daydım. Londra’ya gitmek bir saat sürecekti. Uzunca süren bir hastalıktan yeni iyileşmiştim ve okul işlerinde biraz geride kalmıştım. Öğrenci bütçemle de böyle beklenmedik bir yolculuğa çıkma konusunda kararsız kalmıştım. Oysa Shelia Jordan benim için yıllardır büyük bir ilham kaynağıydı ve 18 Kasım onun doğum günüydü.
Siz benim yerimde olsaydınız ne yapardınız? Siz düşünürken ben de Sara’yı size tanıtayım.
Sara Oschlag tanınmış Danimarkalı bir jazz vokalisti ve benim Brighton’daki jazz öğretmenim. Birleşmiş Krallıklar’ın her yerinde konser verdi ve YouTube’da tanınmış bir vokalist.
Onun kelimelendirme stilini ve yalın sound’unu çok seviyorum. Sussex Jazz Magazine’ın Kasım sayısında şöyle demiş: “Müziği seçtiğimi hatırlamıyorum. Sanırsam o beni seçti.”
Müzik gerçekten bazılarımızı seçiyor. Türkiye’nin en tanınmış jazz vokalistlerinden ve doğaçlama ustalarından olan Sibel Köse de buna iyi bir örnek.
Bogdan Hołownia, Dee Dee Bridgewater, Janusz Szprot, Jean Loup Longnon, Raul Midon, Stacey Kent ve Tuna Ötenel gibi ustalarla dünyanın çeşitli şehirlerinde konserler verdi. Geçtiğimiz üç yıldır jazz öğretmenim olduğu için çok mutluyum. Bana Sheila Jordan’ı kaçırmamam gerektiğini söyleyen de o oldu.
Bu kadınlar beni hiç yanlış yönlendirmediler. Ben de sonuçta Sheila Jordan’ı izlemeye Londra’ya gittim.
Son dakika bilet bulabildiğim için şanslıydım. Çok enteresan bir şekilde üst katta yemek yerken zaten konseri izlemeye geldiğimizi bilmeyen garsonumuz biri Jordan’ı dinlemeye davet etti.
Jordan ile tanışmam Judy Niemack’in Bahçeşehir Üniversitesi’nde verdiği atölye çalışmasında Sheila’s Blues isimli parça sayesinde oldu:
(1928’de Detroit, Michigan’da doğdum
18 Kasım 1928, Mickey Mouse’un doğumgünü
Ama annem sadece 16 yaşındaydı ve beni yetiştiremezdi
O da beni dedem ve ninemle yaşamaya Pennsylvania’daki küçük bir kömür madeni kasabasına gönderdi)
Genç yaşında Detroit’teki klüplerde çalışan Jordan burada ilk büyük ilham kaynağı olan Charlie Parker’ı öğrendi. Ayrıca Charles Mingus, Sonny Rollins ve Thelonious Monk gibi enstrumentalistlerden de etkilendi.
The New York Times 1962’de şöyle yazdı: “Ballad performansları duygusallık ve ifade kapasitesini zorlayıp diğer vokalistlerin yetilerini oldukça aşıyor.”
Charlie Parker Jordan’a müziksel iç güdüsü yüzünden sık sık ’milyon dolarlık kulaklara sahip şarkıcı’ diye hitap eder.
Tanınmış basçı Cameron Brown, Jordan’a Londra performansı sırasında eşlik edecekti. Bass ve vokal çok nadir bir kombinasyon, ve Sheila Jordan da biraz da muzırca “Haydi bir solo çal” diyerek basçısını cesaretlendirdi.
Sheila Jordan sahnede zekiydi.
Trump hakkında birkaç yorum yaptıktan ve onun kararlarından ne kadar mutsuz olduğunu bile getirdikten sonra bizi uyardı: “….Trump’tan uzak durun.” Herkes güldü. Dinleyici kitlesiyle iletişimi tek kelimeyle muhteşemdi. The Workshop Blues’u birlikte söylemek için bizleri davet etti.
‘Milyon dolarlık kulaklar’ bizi Cheek to Cheek, I Won’t Dance, Yesterdays, Anthropology, Confirmation, Hum Drum Blues, Good Morning Heartache, Honeysuckle Rose ve Dat Dere gibi parçalarla şımarttı. Büyüleyici geçen bir saatin sonunda eğlenceli bir şekilde seyirciyi selamlarken ayak parmaklarında dokunmaya çalıştı. Performansın bittiğini zannettik. “Hayır, sadece 15 dakikalık bir ara veriyoruz.” diye cevap verdi.
Ara hızlı geçti. Bizi dans etmeye davet etti ama kimse dinlemedi. Dinleyiciler olarak performansının her saniyesini dikkatle izlemeye karar vermiştik. Parçaların arasında “Terliklerim için özür dilerim.” dedi. Oysa ki çok şık terliklerdi ve acaba dediklerinin alçakgönüllülükten mi, dinleyicisine olan saygısından mı yoksa topuklu ayakkabıları tercih etmesinden mi karar veremedik.
Oyuncu bir şekilde saçlarıyla oynamasından şeffaf çiçekli elbisesine, sahnede bir kedi gibi hareket etmesine rağmen bazen bir ağaç kadar cüsseli ve güçlü olabiliyordu. Ruhsal uyanışını ve çok içki içtiği zamanların hikayesini bizlerle paylaştı. Bir gün tanrı onunla konuşmuş ve onu uyarmış: “Sheila, sana bu hediyeyi verdim. Eğer kullanmak istemiyorsan geri alabilirim.” Bundan sonra sağlığına çok dikkat etmiş.
Performanstan sonra Jordan ile fotoğraf çektirdiğim için şanslıydım. Boyum uzun olduğu için biraz dizlerimi bükerek eğilmek istedim ama hemen bana karşı çıktı “Güçlü dur, benim umrumda değil.” Utanmıştım ama minnet duydum.
Eskiden Türk bir öğrencisi olduğundan bahsetti, tanınmış jazz müzisyeni Elif Çağlar. Benim doğduğum şehri ziyaret edip konser vermek istediğini söyledi. Bunu iletmek de şimdi benim görevim.
Bu arada, bir sonraki gün sabah 8’de uyanıp uçuşuna yetişmek zorunda olduğundan bahsetti. 90 yaşında bile meşgul.
Performans sonrasında Sara Oschlag şunu söyledi: “İkilinin iletişimi çok iyi. Büyüleyici! Bayıldım!”
Performans sırasında çektiğim videolardan birkaçını Sibel Köse’ye yolladım. Şöyle dedi: “İnanılmaz. Çok iyi söylüyor. Videoları paylaştığın için çok teşekkür ederim. Gerçek bir efsane. Bu videoları izledikçe kendimi iyi hissediyorum.”
Sahneden inmeden önce Sheila Jordan “Önünüzdeki yıl da bu gezegendeysem 91. yaşgünümü burada kutlayacağım.” dedi.
Jazz standardında denildiği gibi “What a difference a day makes… and the difference is you.” (Bir gün bile ne fark yaratabilir… ve o fark da sensin.)