Coşku Turhan 2019 yılında “Chapter I: Wood” albümüyle o yıl müzik yazarlarının ve cazseverlerin dikkatini epey çekmişti. Üzerinden fazla geçmeden ikinci albümü “Chapter II: Grains” ile tekrar karşımızda. Kıtalararası söyleşimize hemen geçelim de detaylarını ilk ağızdan dinleme şansı yakalayalım.
Evet, 24 Mart’ta ikinci albümünüz piyasaya çıktı. Adeta, okumaya başladığımız bir jazz kitabının ikinci bölümünün sayfaları önümüzde teker teker aralandı ve biz üzerinden sanki 2 sene geçmemiş gibi, kaldığımız yerden dikkatlice okumaya devam ediyoruz. Öncelikle şunu belirteyim, birinci bölümden ağzımızda kalan tatları unutmadığımız ortaya çıktı. Bir yandan birinci bölümle bir bağ kuruluyor, bir yandan da yeni söylemler karşımıza çıkıyor! Sıcağı sıcağına neler söylemek istersiniz, Tahtanın ardından Tanecikler hakkında?
Evet aynen, bütün albümleri bir tema üstüne oluşturmak hoşuma gidiyor. Hem bir bütünlük sağlıyor, hem de ufak kısıtlamalar ve zorlamalar aracılığıyla yaratıcılığı pekiştiriyor. Mesela “Grains” (Parçacıklar/Tanecikler) konseptini bulduktan sonra bu konsepte uyacak bir “digital sound” bulmaya çalıştım, “Grains Prelude” böyle bir arayışta ortaya çıktı.
Parçalarınızda bazen film müziği gibi bir hava, bir duygusal yolculuk söz konusu. Yaratım sürecinden bahsedebilir misiniz?
Açıkçası ben de parçaların ara ara film müziği gibi tınladığını düşünüyorum. Sanırım içinde söylenebilir melodiler olan, dinleyiciyi hep şaşırtacak besteler yapmak ile yola çıkıyorum. Çoğu beste evde piyano çalarken başka birşey düşünüp ne çaldığımı unuturken çıktı. Çoğu zaman, iki veya üç apayrı fikri birleştirip, besteleri hep daha renkli ve tekdüze olmaktan kurtarma gibi bir de takıntım var.
İlk albümünüzde (Chapter I: Wood) Türkiye’nin önemli jazz müzisyenlerinden davulcu Ferit Odman, basçı Ozan Musluoğlu ve trompetçi Doruk Gönentür ile kayıt imkanı buldunuz. Bu albümde (Chapter II: Grains) ise sizin gibi Los Angeles’ta yaşayan iki müzisyen olan basçı Ahmet Türkmenoğlu ve davulcu Chris Wabich ile çalışmışsınız. Amerika’da yaşamasına rağmen, Türkiye’deki jazz topluluğumuza sorsanız, çoğunluk Ahmet Türkmenoğlu’nu bilir ve takdir eder. Nasıl gelişti kayıt öncesi süreç?
Los Angeles’ta yaşadığımız için iki sene önce ilk albümün çoğu performansını Ahmet’le birlikte yaptık. Ahmet dünya çapında inanılmaz bir basçı ve çaldığı her müziği müthiş anlayan ve özümseyen bir müzisyen. Umarım uzun seneler beraber albüm yapabiliriz kendisiyle; hem kişiliğine hem de müzisyenliğine büyük saygım var. Los Angeles’ta Türk müziğini sevmiş, benimsemiş, aksak ritimleri seven, bir jazz davulcusu bulunur mu sorusuna Chris Wabich cevabını verebiliriz. Hem kendi “sound”unu bulmuş, hem de doğu müziğini kendi içinde büyümüş gibi çalabilen müthiş bir müzisyen kendisi. Çok şanslıyız bizimle çalmayı kabul ettiği için.
Bir de Cenk Erdoğan efsanesi var. Cenk’in “Kara Kutu” albümünü 20 kere dinlemişimdir herhalde art arda. Kendisi ülkemizden çıkan yegane yeteneklerden. Onunla müzik yapabilmek büyük onur. Umarım daha çok şeyler yapabiliriz beraber.
Bu arada Vardan Ovsepian’dan bahsetmeden edemeyeceğim. Kendisi bu albümde ve öncesinde bana birçok alanda mentorluk yaptı ve onun gibi bir müzisyeni ve insanı tanıdığım, ondan birşeyler öğrenebildiğim için çok ama çok şanslıyım.
Peki albüm kayıtlarını nerede, kaç günde tamamladınız? Nasıldı? Biraz o günlerden bahseder misiniz?
Albumü Tritone adında, Talley Sherwood’un kurduğu ve yürüttüğü bir stüdyoda kaydettik. Orta boyda bir stüdyo olmasına rağmen, Los Angeles’ın jazz piyasasına büyük hizmetler veren bir yer. Öncesinde iki prova yapıp iki günde de bütün parçaları kaydettik. Kayıt ortamı ve süreci müthiş keyifli bir süreç. Keşke daha çok zaman bulabilip, kaydederken albümü keşfetmek kafasına biraz daha girebilsek; ama hem para hem de müzisyenlerin zamanı söz konusu olunca, ne yazık ki bu pek mümkün olamıyor.
Bu arada size soruları hazırlarken arka planda albümünüz 3-4 defa baştan sona çaldı. Albüm bitiminde dijital platform otomatik olarak başka parçaya geçiş yapıyor. Arka planda bir algoritma çalışıyordur mutlaka. Beni şaşırtan ise Aziza Mustafa Zadeh’in Sheherezadeh parçasını, Genco Arı’nın Bülbülüm Altın Kafeste parçasını ve Çağrı Sertel’in Dawn parçasını çalmasıydı. Albümünüzle benzer havalar mı görüyor algoritma dedim… Şu standart soruyu hadi ben de sormuş olayım. Kimlerden ve nelerden esinleniyorsunuz? Kimlerin etkisi olmuştur, yaratım sürecinize?
Çok var tabii ki. İlham olayını ben mermer heykel yaparken ki çentiklere benzetiyorum. Dinlediğiniz parçalar çentik çentik sizin heykelinizi oluşturuyor. Aklıma ilk gelenler, Aydın Esen, John Taylor, Chopin, Mozart, Brad Mehldau, Tigran Hamasyan, Vardan Ovsepian, Erkan Oğur, Chick (Corea), Herbie (Hancock) ve daha niceleri…
Albümün ilk parçasında (Grains Prelude) ve son parçasında (Grains Coda) solo piyano çalışınızı görüyoruz. Adeta, perdeyi siz açıyorsunuz ve kapatıyorsunuz. İleride solo piyano albümü de çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Güzel bir soru. Aslında sadece evde kaydettiğim, farklı enstrümanları kendim çaldığım bir albüm yapmak istiyorum; ama öncesinde başka konseptler var kafamda.
Albümün parça isimlerini bulmanız zor oldu mu? Paylaşmak istediğiniz bir hikayesi var mı herhangi bir parçanın ya da parçaların?
Parça ismi bulma süreci çok zor. Wood’da olduğu gibi “Grains” ile alakalı olmasını istedim. Bazıları öyle; ama en kolay olanı “Ormanı Temizleyen Adam” oldu. Beraber büyüdüğüm kadim dostum Beran Paçacı’nın hikayesidir o parça. Kendisi değerli boş zamanını Türkiye’nin çeşitli ormanlarındaki çöpleri temizlemeye adamış müthiş bir insan. Bu kadar bencillikten uzak, başkasının hatasını temizleyerek, utandırarak öğreten, doğa gibi saf bir hareket yaparak çevresini değil bizim gönlümüzü temizliyor ve bu parçaya ilham veriyor.

(Photo: internet/unknown)
Albüm kapaklarınızdaki sadelik, yalınlık bir yandan da derinlik dikkati çekiyor. Albümlerinizde yer alan parçaların hissiyatıyla ve albüm isimleriyle çok uyumlu bence tasarımlar! Kapak tasarımlarıyla ilgili nelere değinmek istersiniz?
Asıl mesleğim görsel efekt uzmanlığı. İki kapak da dijital efekt aslında. Doğanın, bildiğimiz şeylerin enstrümanlarla olan ilişki konsepti hoşuma gidiyor. Bu albümdeki kum fikrini çok yetenekli tasarımcı arkadaşım Ozan Karakoç verdi, ben de onu dijital efektle hayata geçirdim. İkinci albümde yer alan Gyroids parçasının müzik videosunu ise yine süper yetenekli dostum Alper Nakri çekti. Uzun yıllardır menajerliğimi ise bana her zaman destek olan eşim üstleniyor. İnsanın iyi eşi, sağlam dostu olsun, başka hiçbir şeye ihtiyacı olmuyor.
Albümlerinizde “JAZLA” etiketini görüyorum. Böyle bir kayıt şirketi var mı gerçekten? Başka müzisyenlerin albümleri de ileride çıkabilir mi bu etiketle?
Evet, JAZLA eşimle beraber kurduğumuz bir yapım/prodüksiyon şirketi. Aslında dünya standartlarında bir kayıt stüdyosu kurup, hiç para almadan çok sevdiğim, farklı müzisyenleri bir araya getirip deneysel işler yapıp, bunları JAZLA etiketi altında çıkarmak gibi bir hayalim var; ama bakalım yıllar izin verecek mi…
Albümün son parçası olan “Grains Coda”da solo piyano çalıyorsunuz. Parça boyunca arka plandan bir ailenin aralarında konuştuğu duyuluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Dediğim gibi çoğu parça evde piyano çalarken ortaya çıktı. Birgün piyanonun kayıt sistemini denerken, eşim ve oğlum arka planda futbol oynuyorlardı. Ben de bu anı kaydetmiş bulunmuşum. Dinlerken müthiş ve doğal bir anı belgelemesi çok hoşuma gitti. Fotoğrafın sesli hali gibi olduğu için ailemin bu güzel anısını albüme koymak istedim.
Röportajın bu kısmında resmiyeti bozuyorum, çünkü Coşku’yla uzun zamandır arkadaşız. Senin gibi müzisyenler kolay yetişmiyor. İçindekileri, besteleriyle ve icrasıyla samimi bir şekilde böyle kayıt altına alman da caz adına çok sevindirici! Seninle gurur duyuyorum Coşku. İstanbul’da iki albümündeki parçaları canlı canlı dinlemek için sabırsızlanıyorum! Umarım en kısa zamanda festivallerde değerlendirilir. Yolun açık olsun!
Çok teşekkürler. Bu harcanan emeğin, verilen özverinin en heyecanlı tarafı senin gibi müthiş insanların dinleyip kendinden bir şeyler bulması ve hissetmesi. Bol bol konser verip, seyirciyle buluşmak bizim de en büyük hayalimiz.