Gene Krupa ve Eddie Sirota liseden mezun olmak üzere olan Chicagolu iki en yakın arkadaşlar. Gene davul çalıyor Eddie de trompet. Beraber bir grupları ve hayalleri var henüz 18 yaşında olmalarına rağmen: New York’a gitmek. Bir de bu hayale o zamanlar Eddie’nin kız arkadaşı olarak dahil olan; Julliard’a gidip kendi senfonilerini yazıp sonra da evlenerek bir sürü çocuk sahibi olmak isteyen Ethel var. Bir de bu hayale dahil olmayan, oğlunun papaz olmasını isteyen Gene’in babası var.
Gene davul için doğduğunu düşünürken hiç aklına yatmasa da babasının ölümünden sonra sırf ona söz verdiği için ruhban okuluna gitmeye başlıyor. Oradan da New York’a geçiyor Eddie ve Ethel’le birlikte; papaz olarak değil davulcu olarak. Ve olaylar gelişiyor…
Filmde Krupa’nın “big band”lere girişi olarak Tommy Dorsey’le tanışmasının öneminden, davulcunun uyuşturucu kullanımının kazandığı ün üzerindeki etkisine kadar birçok temel noktaya değiniliyor. Hatta bir sahnede, gerçek hayatında da senelerce birlikte çalıştığı Anita O’day’den mükemmel bir “Memories of You” yorumu bile duyuyoruz.
Davulcunun gerçek hayatında 2 kere evlenip boşandığı Ethel’le olan ilişkisinin detayları, müziğin hayatındaki önemi, davul kariyerindeki yükselişi, uyuşturucuyla olan tanışması, Ethel’in bütün bu süreçteki desteği, hapse girişi, hapisten çıkışı sonrası kara listeye alındığı için iş bulamaması, hepsine değinilmiş ama bence filmdeki en başarılı nokta başroldeki Sal Mineo’nun oyunculuğu. Krupa’yı canlandıran aktör Sal Mineo’nun yüz mimikleri ve tavrı Gene Krupa’nın orijinaline oldukça yakın. Hatta filmi izledikten sonra Krupa, aktörün oyunculuğunu o kadar beğenmiş ki aktöre kendi davul setini hediye etmiş diye de bir rivayet var. Benim filmden sonra öğrendiğim, Krupa’nın uyuşturucu kullanmaya başladıktan sonra davul solo sırasında elinden kaçırdığı bir baget hikayesi varmış, onu bile göstermişler filmde.
Müzik yaşamında Chicago’da başlayan Krupa’nın yükselişi 20’li yaşlarında Benny Goodman orkestrasına girmesiyle başlıyor. Orada “Sing Sing Sing”deki meşhur davul solosunun ardından ülke çapında üne kavuşan davulcu, uzun süre büyük gruplarla çalıştıktan sonra kendi orkestrasını kuruyor çok genç yaşta. Fakat 1940’ların sonunda büyük orkestraların küçülmesiyle Krupa da grubunu trio ve quartet formatlarında devam ettirmeye başlıyor. Ortak müzisyenlerle yaptığı besteleri de olan davulcu, swing ve dixieland stillerinin öncüsü olarak kabul edilmektedir. Hareketli, davulcu biyografisi olduğu için çoğunlukla yüksek tempolu ve müzik dolu bir film istiyorsanız kaçırmayın.
Bu yazı Jazz Dergisi’nin 76. Sayısında yayınlanmıştır.