Virtüöz piyanist, besteci ve yazar Buğra Balcı ile konuştuk.
5 yaşında klavyeye başladı. 13 yaşında ud eğitimi aldı. 16 yaşında bas gitara başladı. 17 yaşında profesyonel turne ve kayıt sanatçısı oldu. 2005’te Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü’ne birincilikle kabul edildi. 18 yaşında şarkıcı Altay ile turneye çıktı. 22 yaşında, Yamaha All Star tarafından en iyi basçı olarak ödüllendirildi. Piyanist Buğra Balcı ile röportaj yaptık.
Amerika’da 7 sene çok başarılı işler yaptınız. Kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Berklee College of Music, Western Oregon University, MMA, NHBF, The Collective School of Music’ten burs kazanarak 2011 yılında Queens College Jazz Master Programına kabul edildim.
Esin Durmaz’la klasik piyano, Jeb Patton’la jazz piyano, Kürşat And, Lincoln Goines, Lonnie Plaxico ve Furio Di Castri ile bas; Tuğrul Aldemir’le klasik armoni, David Berkman’la jazz armoni; Michael Mossman ile beste ve orkestrasyon çalıştım.
2006’da Eskişehir Jazz Festivali, 2006’da İstanbul Jazz Festivali, 2007’de İtalya Siena Jazz Festivali, 2007’de 6. İzmir Uluslararası Jazz Festivali, 2008’de Karya Jazz Günleri, 2008’de 15. İstanbul Uluslarası Jazz Festivali, 2009’da 17. İzmir Avrupa Jazz Festivali, 2011’de Rockwood Music Hall, 2012’de Gotham Hall, 2013’te Nikola Tesla Festivali, 2016’da Cafe Vivaldi, 2017’de 13. Marsyas Müzik Festivali, 2017’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu, 2018’de Rusya Moskova Müzik Festivali, 2022’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, 2023’te Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde, 2023’te Ahmet Piriştina Kültür Merkezi’nde sahne aldım.
Beraber aynı sahneyi paylaşıp kayıt yaptığım isimlerden bazıları; Ara Dinkjian, Nilüfer, Demet Sağıroğlu, Robby Ameen (Grammy Ödüllü), Hüsnü Şenlendirici, Gadi Lehavi, Yeni Türkü, Bob Quaranta (John Scofield), Marko Djordjevic (Berklee’de Profesör), Alex Alexander (Dido, Eminem, Chaka Kahn, Ritchie Blackmore), 2006’da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 2017’de Olten Filarmoni’yi sayabilirim.
2012’de Jaco Pastorius ve John Patitucci’nin de öğretmen olduğu dünyanın en prestijli müzik okullarından biri olan The Collective School of Music’ten eğitmenlik için çağrıldım. Şimdiye kadar sahne aldığım ülkeler: Rusya, Amerika, İtalya, Türkiye ve Kıbrıs. IKSEV ve Ege Üniversitesi Konservatuarı da dahil olmak üzere atölye çalışmaları ve ustalık sınıflarında ders verdim.
Bir de yazar olarak The Virtuoso Series’i yazdım: 10600 sayfayı geçen yalnızca piyano için 147 cilttir (ilk kitap etüd kategorisinde en çok satanlar listesine girdi). Amacı, gerçek müzik çaldırarak bir müzisyeni virtüöz seviyesine çıkartmak ve yeni yüzyılların müziğini tanıtmaktır.
Besteci olarak da klasik eserler besteledim. New York, Los Angeles ve Chicago’da prömiyerleri yapılmak üzere seçilen kompozisyonlarım Op.1, Op.20, Op.13, Op.46’dır. Prömiyer performanslarını sergileyen isimler arasında Chicago’daki The PianoForte Foundation ve New York’taki CUNY’nin Akademik Koordinatörü Jacqueline Martelle de yer alır.
Yönetmen Maya Sharpe’ın 2011’de New York Film Academy’de gösterilen The Street Talks adlı kısa filminde rol aldım.
Müziğin yanı sıra 2015 yılında Microsoft Azure Uygulaması için Datapipe’da yönetici oldum (Azure, hükümetlerin gizli bilgilerine sahip olan dünyadaki en önemli şirketlerden biridir). 2016 yılında Ezetech Wall Street’in yönetim kurulu danışmanı oldum. Ezetech, başarılı girişimler başlattı. Bu girişimlerden bazıları Facebook, varlığı 10 trilyon doları bulan bir şirket Black Rock, İsviçre Bankalarının %60’ı ve Charles Schwab tarafından da kullanılan yazılımlardır.
2016’da diğer projeler için NASA, IBM ve InVision tarafından ödüllendirildim. 2018’de film müziği için AT&T tarafından ödüllendirildim.
Yamaha kuyruklu piyanoları ve Aguilar bas amplifikasyonları tanıtım sanatçısı oldum. Ayrıca müzik endüstrisindeki en önemli dünyaca ünlü markalarından Studiologic’in sanatçı sayfasında yer alıyorum.

Buğra Balcı (Photo: Berk Sezgin)
Konserlerinizde dinleyiciye sunduğunuz müziği nasıl tanımlarsınız?
Uzun bir süredir ‘yeni dönem’ müziği nasıl olmalı üzerine çalışıyorum. Amerika’da hem klasik hem jazz eğitimi gördüm, Türkiye’de de jazz çaldım ve yine New York’ta örneğin doğaçlama klasik solo piyano konserlerimin yanında jazz triom da vardı. Ama benim için öncelik her zaman ‘yenilikten’ geçer ki New York, Los Angeles ve Chicago’da prömiyer yapılan eserlerimde de bu izler vardır.
Bunu yaparken temeli sağlam olması için Bach’a dayandırıyorum. ‘Bach günümüzde yaşasa müziğin (evrensel müziğin) tamamına nasıl bir katkı sağlardı? Nasıl bir yenilik getirirdi? Nasıl bir liderlik eder, yön gösterirdi?’ Bu soruların cevaplarını çalıyorum konserlerimde. Ve tabi ki içinde ‘jazz’ da var fakat hepsi değil, çünkü jazz çokça gelişkin bir müzik değildir (tamamına bakıldığında), son döneminde Chick Corea veya Kenny Garret (geriye bakıldığında John Coltrane) örneği verilebilir geliştirenler açısından. Jazz’ın doğasını bozmadan onu da bir dönem olarak sayıp mümkün olduğunca yalın bir halde tüm bu bilgiyi seyirciye aktırıyor oluyorum. Tabi ki piyano tekniği (dokunuşu) orada da yenilik getiriyorum. Tarihte yine Glenn Gould örneği var mesela, Horowitz bir diğer güçlü (kendine de has) isimlerden. Hem tarihteki bu isimlerin ‘güçlü’ yanlarını barındırıyorum hem de daha önce basılmadığı bir şekilde tuşlara basıyorum ama bu fiziksel bir hız veya tekniğin ötesinde (ki oturup disiplinle çalışan herkesin virtüöz olabileceğini düşünürüm) benim bahsettiğim yenilik ‘dua’ etmeye benzetebiliriz. Evet kayıtlarıma bakarsanız çok hızlı yerler var ama müzik kesinlikle tekniğin ve bilindik (Newton) fiziğinin ötesinde (boyutsal) bir özelliktir insana verilmiş olan. (Jazz’dan örnek verirsek: Keith Jarrett mesela bu yöndeydi). Ve bu müziği hazırlamak hazır bir nota çalmak gibi de değil, içinde fazlasıyla ‘test’ ve çalışma da var. Bu noktada bir ‘bilim adamı’ gibiyim. Konserlerimin tamamı doğaçlama ve yalnızca o geceye özel bir içerik. Tabi ki bunu yaparken seyirciyle daha rahat bir iletişim kurmak için bir ‘Chopin, Bach, Miles, Chick, Mozart…’ bestesi veya bilindik bir türküyü geliştiriyor, varyasyonluyor olabiliyorum.
Kısacası; ‘Baroktan günümüze ve geleceğe’.
Tarihi 147 ciltlik bir kitap seriniz var. Bunun ne gibi avantajları vardır çalışanları için ve kimler için bu kitaplar?
147 ciltlik The Virtuoso Pianist kitapları öncelikle piyanistler için ama onun da ötesinde besteciler, doğaçlama çalanlar, jazz müzisyenleri (tıpkı jazz müzisyenlerinin atonal müziği jazz müziğin dokusuna daha rahat ekleyebilmeleri için The Virtuoso Pianist Vol. 1 – 10 Contemporary Studies kitabımda olduğu gibi) için bu kitaplar. Çalışanı aynı zamanda virtüöz seviyesine getirirler. Yeni bir dönemin kitaplarıdır. 10600 sayfayı geçkin bu seri özellikle konservatuarlar, müzik okulları, profesörler ve profesyonel müzisyenler için geçerlidir. İçlerinde bir tane de çocukların gelişimi için bir kitap var. O da atonal çalışmalardır, az bir zamanda genç bir yeteneğin duyuşlarını geliştirmek için.
147 ciltlik bu kitap serimin dışında, 1 tane klarnet için barok etüdler, 1 tane keman için çağdaş etüdler, 2 tane bas gitar (kontrbas) için ve 2 tane de toplam (275 sayfalık) harpsichord için kitaplar (şu an için).
Geleceğin müzisyenlerine önerileriniz nelerdir?
Yalnızca müzik, müzikten beslenerek gelişmemiştir. Evet bir edebiyatçı kelime işçisiyse biz müzisyenler de nota işçisiyizdir fakat bunun da ötesinde müziğin kendisi de enstrümanın kendisi gibi sadece bir ‘araçtır’. Jazz nasıl doğaçlamaysa Bach veya Chopin de o şekilde yapıyordu fakat kayıt aletleri olmadığı için yazmak zorundalardı. Yani müziğin doğasında var bu doğaçlama ki en doğalı ve onu özel kılan şey ise ‘benzersiz’ yapıta erişmesidir.
Önemli olan dokusal, düşünsel ve boyutsal zenginliğe sahip içerik üretebilmek ve zaman ve de mekandan bağımsız sonsuzluk havuzuna düşmektir. İyi bir sanatçı iyi bir sanatçı olabilmesi için yalnızca müzikten notadan yola çıkamaz, edebiyat, resim, heykel, business, uzay fiziği, insanı insan yapan özellikleri bilmeli; bir bilim adamı gibi kendine doğuştan verilmişle doğrudan bağlantıya geçip mekanizmasını aktif etmeyi öğrenmelidir, bunun üzerine çalışmalı ve geliştirmelidir. Güçlü yanlarını daha da güçlü kılmalıdır. Yapılmayan bir şey yapmak üzerine bir yola girmelidir, çünkü kendi parmak izi nasıl dünyada tekse kendini var edecek yaşamı şekillendirecek eserler (ki bunlar enerjidir) onların da ‘tek’, ‘benzersiz’ olmaları gerekmektedir (ki herkesin bildiği gibi ne geleceğini bildiğimiz şeyi ne izlemek keyif verir ne dinlemek). Evet, herkes doğuştan sanatçıdır; yaratıcıdır ama bunu işlemeyi öğrenmesi gerekir ve bir duruş noktası belirlemelidir; neyi temsil eder, kimlerin yolundan gitmiştir, yeni bir yol açmış mıdır/açmakta mıdır? Ve dedikleri gibi ‘tüm kuralları öğrenip sonra hepsini unutmanız gerekir’, yeni kurallar koymak için bir sanatçı yalnızca tutarlılığa sığınmamalıdır bunu her level’e indirgeyip, çıkarıp, anlaşabilinir olmasına özen göstermeli ve bu tutumu günün her saati korumayı da bilmelidir.
Burayı düşürecek ama milyonlarca müzisyenin hemen zaman kazanması lazım: ego ise asla sizi vermez. O bir araçtır. Daha büyük bir amaca, görüşe sahip kılmadan kendinizi ona sıkışıp kalırsanız işte orda ben yaşadığınızdan pek emin olamam.