Renkli, ışıltılı ve o ana kadar görmediğim çok farklı kesimli gitarlar arasından seçmiştim ilk gitarımı: klasik siyah beyaz renkli bir Fender Squier Stratocaster. Çok ısrar etmiştim babama alsın diye. Dükkanın sorumlusu da şaşırmıştı bu ısrarıma nedense. Önlerde duran, alıcıları daha da cezbetmek adına sıralanmış gitarların arkasındaydı. Kenarda köşede mahzun bir şekilde duruyor, kendi kendisine konuşuyor gibiydi sanki. “Bu nedir?” dedim, “Bunu denemek, sesini duymak istiyorum!”
Kaç yıl önceydi?
Hatırlamıyorum açıkçası.
O andan sonra hiç yanımdan ayırmadım. Birlikte birçok kez müziğin o ana kadar yetişebildiğim her dalına beraberce ayak bastık, sayısız kez kafa şişirdik. Gene de veda vaktinin geldiğini anladığım bir gün, müzik kulağına güvendiğim ve gelecek vaadettiğini düşündüğüm yeğenime hediye etmiştim gitarımı. Bir kere beraber çektirdiği fotoğrafını göstermişti, ona belli etmeden içimden tebessümle selamlamıştım eski gitarımı.
Benim için Wynton Kelly, işte size aynen yukarıda anlattığım gibi, kenarda köşede durup, yıllar sonra notalarını duyduğumda bile volümünü yükseltip en özel sesleri bana yansıtan kaliteli bir gitar misali beni kalbimden vurmuştu. Hayatın her anında “özel” olanı bulmak çok önemlidir. Wynton Kelly’yi bulmak ve anlattığı hikayeleri dinlemek, benim için hep özel olmuştu.

Photo: internet
En sağlam Amerikan notaları duyabileceğiniz 1931, British West Indies, Jamaika doğumlu Wynton’un müzik eğitimi almadan notalar ile buluşması 4 yaşında başlıyor, aynı sene de tüm aile ile Amerika’ya yerleşiyorlar. Brooklyn’de vasata yakın bir eğitim gören, hatta New York, The High School Music of Art’ta klasik müzik eğitimi alan Kelly’nin kendi sözleri ile yorumladığı eğitim sürecinin hiç de arzu ettiği gibi gitmediğini söyleyebiliriz: “High School aslında çok iyi bir okuldu, ancak bize piyanoyu kullanmamıza izin vermezdiler. Ben de kontrbas ile haşır neşir olur, diğer yandan da teori öğrenmeye çalışırdım”.
Okulun sunduklarının yetersiz kaldığı Wynton, gene de hızlı öğrenen ve kendini geliştiren birisi olduğunu herkese gösterir şekilde ilk profesyonel müzik deneyimini 1943 yılında henüz 13 yaşında kazanır. 15 yaşında Ray Abrams’ın grubu ile Karayipler’de turnede olan ve onun gibi bir sürü R&B müzisyenleri ile çalışan Wynton, diğer yandan da yerel kiliselerde çalar. İlk profesyonel albüm çalışması, aynı zamanda Billboard R&B listesinin zamanında 1 numarasına kadar yükselmiş olan ünlü R&B ve jazz saksofoncusu Hal Singer’ın 1948 tarihli “Cornbread” single’ı olur. Bu başarı kimsenin gözünden kaçmaz, kısa zamanda birçok ünlü müzisyenin gruplarındaki en değerli elemanlardan biri olacaktır. Bu başarı pastasının ilk ısırığını da 1951 yılında Wynton’u kadrosuna dahil eden Dinah Washington almıştır.
Aynı yıllarda yanına kontrbasta Oscar Pettiford ve Franklin Skeete ile davulda Lee Abrams’ı alarak Blue Note’dan çıkardığı ilk albümü “Piano Interpretations” ile jazz müziğindeki gerçek profesyonel yaşantısını başlatan Wynton, aynı senelerde Lester Young ve Dizzy Gillespie orkestralarında düzenli olarak çalmaya devam eder. Bir Irving Berlin bestesi olan “Blue Skies” ve Gershwin biraderler bestesi “They Can’t Take That Away From Me”yi başarılı şekilde icra ettiği Savoy’dan çıkan ünlü Dizzy Gillespie albümü “Dee Gee Days : The Savoy Sessions” unutulmazlar arasında yer alır.
Askerlik sonrası Dinah Washington ve Gillespie Big Band orkestralarında çalmaya devam ederken, bir yandan da ‘cool’ akımının esintisine kayıtsız kalamaz ve bir akşam, her program öncesi tüm grubu dakikalarca bekleten Red Garland’a dayanamayan Miles Davis tarafından Red’in “dinlenmeye” yollanması sonrası piyanonun başına geçer. Aynı program sonrası Miles Davis Quintet’in sağlam bir parçası, birkaç ay sonra da jazz tarihinin belki de en önemli albümü olan 1959 tarihli CBS/Columbia şaheseri “Kind of Blue”da “Freddie Freeloader”a damga vuracak müzisyenlerden de biri olmuştur.
Aynı sene Coltrane’in Atlantic için yaptığı ilk albüm olan “Giant Steps”in ünlü “Naima”sında, ertesi sene özellikle Hank Mobley’i Hank Mobley yapan ünlü Blue Note albümleri “Soul Station”, “Roll Call”, “Workout” ve “Another Workout”un en özel anlarında da imzası olan müzisyendir. Miles Davis birlikteliği sırasında her müzisyenin yaptığı gibi bir yandan da kendi müziğine yön vermek isteyen Wynton, kontrbasta Paul Chambers ve davulda zaman zaman Jimmy Cobb, zaman zaman da Philly Joe Jones’u alarak şekillendirdiği triosu ile VeeJay için albümler yapar. Verve yıllarında kendi triosuna gitarda Kenny Burrell’ı da katarak, özellikle Kerem Görsev’in röportajlarında sıklıkla bahsederek müziğini saygıyla adadığını düşündüğüm ünlü Alman aranjör/ besteci Claus Ogermann ile birlikte yaptığı “Comin’ in the Back Door”, Wynton’un mutlak jazz olgusunun yanında yaylıları da kullanarak ne kadar geniş bir bakış açısına sahip olduğunu tüm müzikseverlere göstermiştir. Blue Mitchell’ın Riverside’a yaptığı çoğu albümde (“Out of the Blue”, “Blue Soul”, “A Sure Thing”)de piyanoda onun sihirli notaları vardır.

Photo: internet
Her zaman “kenarda köşede kalmış bir dahi“ olarak gördüğüm bu değerli müzisyenin Riverside için yaptığı ilk, kendisinin de ikinci albümü olan, prodüktörlüğünü Orrin Keepnews’in yaptığı “Piano”da dinleyici, “swing”in nasıl olabileceğini genç bir müzisyenin yaratıcı parmaklarından hissedebiliyor. Kadro da tabii ki eski dostlardan kurulu: gitarlarda Kenny Burrell, kontrbasta Paul Chambers, davulda da Philly Joe Jones.
Benny Golson’un her daim yeni kalacak efsanesi “Whisper Not”, (ki bu albümün bazı baskıları da bu isimle de basılmıştır) değişik ve tadı yerinde bir icra ile karşımızda. Defalarca sayısız yorumlarını dinledikten sonra Kenny Burrell, Paul Chambers ve Philly Joe Jones ile daha da güzelleşen parçanın kayıt edilmiş en iyi yorumlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Damarlarınıza swing’in yüksek dozda şırıngalandığı Whisper Not’ta Kenny Burrell’ın 3. dakikadaki solosu da leziz!

Photo: internet
Marş edası ile başlayan “Action”, sonrasında kor gibi yanan bir ateş misali dinleyiciyi alıyor, götürüyor. Paul Chambers’ın arşe solosu ve Kenny Burrell ile birlikte soru-cevaplı Philly Joe Jones davul solosu dikkat çekici.
Uzun zamandır dinlediğim en tatlı jazz standartlarından biri oldu “Dark Eyes”. Philly Joe’nun fırçadan sopaya geçişi tebessüm ettirirken, albümün bu en hareketli parçasının “Cool Blues”daki konser performansı ile dinlenilesi bir Jimmy Smith yorumu da mevcut. Yorucu, yoğun ve sendromu bol bir Pazartesi sonrası eve dönüşü yüzünüzde kocaman bir gülümseme bırakan ve sizi huzurlu kılan parçalardan biri olabilir.
Albümün Dark Eyes sonrasındaki parçalarında Philly Joe Jones yok, ancak onun eksikliği Wynton’un blok akorları ve Paul Chambers’ın başarılı yürüyüşleri ile kapatılıyor. Albümün iki ballad’ından bir olan Oscar Brown Jr. bestesi “Strong Man”, yağmurlu bir günde elinize kahvenizi ya da sıcak çikolatanızı alıp camın kenarına geçerek cama vuran her damlaya bakarken hayata karşı neler hissettiğinizi hatırlatan başarılı bir parça.
The Great American Songbook üyesi “Over the Rainbow”un ünlü bestecisi Harold Arlen ile her başarılı parçasının arkasındaki gizli güç olan Ted Koehler ortaklığı olan “Ill Wind”, kontrbas çalan tüm müzisyenlerin kulak kabartması gereken bir parça. Paul Chambers’ın albümdeki en iyi solosunu dinleyebileceğimiz bu parçada Kenny Burrell’ın teknik anlamdaki en “temiz” solosu da hemen peşinden geliyor. Madem teknik konulardan bahsediyoruz, atlamayalım: Whisper Not’ın kayıt kalitesi rahatlıkla sorgulanabilir, zira Ill Wind, kanımca albümün tamamında mix’i en iyi yapılmış parça.
Kocası Jimmy Monroe’nun bir gün eve geldiğinde gömleğinin yakasında ruj izleri görmesi üzerine kalemi eline alan Bille “Lady Day” Holiday’in ünlü jazz standardı “Don’t Explain” ve sonrasında her dinlediğimde gözümün önünde Ercüment Orkut, Kağan Yıldız ve Önder Focan’ın geldiği ve tıka basa dolu bir Nardis gecesini zirvede tamamlayabilecek “You Can’t Get Away” ile bu benzerlerine az rastlanan albüm noktalanıyor.
Glenn Miller‘ın 2. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık’tan Fransa’ya uçarken semada kaybolması, Charlie Parker‘ın geçirdiği ağır zatürree, Eric Dolphy‘nin Berlin’deki otel odasında geçirdiği diyabet şokuna benzer iç burkan bir sebepten, 39 yaşında Kanada’daki otel odasında epilepsi etkilerinden dolayı aramızdan ayrılan Wynton Kelly‘nin ardında böylesine güzel ve her dinleyiş sonrası tekrar tekrar iğneyi pikaba dokundurtmak isteten bir albümünün olması biz müzikseverler için büyük bir şans.
Özel bir albüm dinlemek için fazla uzağa gitmeyin.
Wynton Kelly ve “Piano”, sizin için iyi bir seçenek olabilir.